Sağlık
Sanko Üniversitesi Hastanesi Diyetisyeni Berk: “Diyabette Zayıflamak Etkili Tedavi Yöntemidir”
SANKO Üniversitesi Hastanesi Diyetisyeni Nur Seda Güler Berk, diyabet (şeker hastalığı) hastalığında kilo vermenin etkili tedavi yöntemlerinden biri olduğunu söyledi.
SANKO Üniversitesi Hastanesi Obezite ve Metabolik Cerrahi Merkezi Koordinatörü de olan Dyt. Berk, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle açıklama yaptı.
Dyt. Berk, “Obezite, günlük beslenmede şekerli gıdaların, yüksek kalorili yiyeceklerin yer almasına, hızlı yaşam temposu nedeniyle hazır gıdaların ve fastfood tarzı beslenme tüketimindeki artışa karşın günlük yaşamdaki hareketsizlik sonucu, alınan kalorinin harcanan kaloriden fazla olduğu bedenlerde biriken aşırı yağ kütleleri sebebiyle oluşan hastalık olarak tanımlanmaktadır. Bu durumlara bağlı olarak vücutta gelişen insülin direnci nedeniyle iştahın açılması da obeziteyi oluşturabilmektedir” dedi.
Günümüzde diyabetin de obezite gibi ciddi küresel bir sağlık sorunu haline geldiğini belirten Dyt. Berk, şöyle devam etti:
“Vücut Kitle İndeksi (BKİ/BMİ) 30 kg/m2’den yüksek olan yani obezitenin birinci dereceden başladığı bireylerde, normal vücut ağırlığında olan bireylere göre Tip 2 diyabet hastalığının görülme riski 20 kat daha fazladır. Yani obezite ve Tip 2 diyabet hastalığı oluşumları açısından iç içe geçmiş durumdadır. Hatta obezite ve diyabet arasındaki bu güçlü ilişki nedeniyle, her iki olgu arasında nedensel bir patofizyolojik bağlantı olduğunu öne süren “diyabezite” terimi ortaya atılmıştır.”
DİYABET VE OBEZİTE OLUŞUMU BİRBİRİNİ DESTEKLİYOR
Çağın hastalığı obezitenin hızla artmaya devam ettiğini söyleyen Dyt. Berk, “Neden sonuç açısından bakıldığında obezite diyabeti, diyabet de obeziteyi destekleyen bir paradoks oluşturmaktadır” şeklinde konuştu.
Ülkemizde 2060 yılında nüfusun yüzde 94’ünün obez olabileceğinin öngörüldüğüne, bunun da özellikle erişkinlerde görülen Tip 2 diyabette ciddi bir artış olacağının göstergesi olduğuna vurgu yapan Dyt. Berk, şu bilgileri paylaştı:
“Yapılan araştırmalar obez bireylerin yüzde 90’ının Tip 2 diyabet hastalığına yakalandığını göstermektedir. Bu da obezitenin tek başına Tip 2 diyabet için en önemli risk faktörlerinden biri olduğu sonucuna götürmektedir.
Obezite kısaca tedavi edilmesi gereken şişmanlık olarak tanımlanmaktadır. Bugün hiçbir sağlık sorunu olmayan hafif kilolu ya da şişman yani obez bireylerin yaklaşık 150 milyonu gelecek 10 yıl içinde Tip 2 diyabet hastası olmaya adaydır.”
SAĞLIKLI VE KALICI ZAYIFLAMANIN TİP 2 DİYABETTE ROLÜ
Sağlıklı ve kalıcı zayıflama ile Tip 2 diyabet hastalığını iyileştirmenin mümkün olabileceğini dile getiren Dyt. Berk, “Bedeninizi ideal vücut ağırlığına taşımak sizleri birçok hastalıktan koruyacaktır. Tip1 diyabet, gestasyonel diyabet, reaktif hipoglisemi ya da insülin direncinin görüldüğü bireylerde de yine doğru beslenme tedavisi ile şikayetlerin azalması ve son bulması mümkündür” ifadelerini kullandı.
SANKO Üniversitesi Hastanesi Obezite ve Metabolik Cerrahi Merkezi olarak, multidisipliner bir anlayışla kişiye özel zayıflama ve yaşam kalitesinde artış için çalıştıklarını belirten Dyt. Berk, “Sizlere en uygun zayıflama yöntemlerini belirlemek ve uygulamak için her zaman yanınızdayız. Ücretsiz ön görüşme için randevu alarak merkezimizi ziyaret edebilirsiniz. Sağlıkla formda kalmak için bizimle irtibata geçebilirsiniz” diye konuştu.
Kahramanmaraş
Kilo Veremiyorsaniz Suçlu İradeniz Değil, Lipödem Olabilir
Diyete ve spora rağmen bacaklarınız, kollarınız veya basen bölgeniz incelmiyor mu? Tartıda kilo verseniz bile vücudunuzdaki orantısızlık düzelmiyor mu? Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Karacalar, bu durumun irade zayıflığı değil, genetik kodlarımızda saklı “Lipödem Hastalığı” olabileceğini açıkladı. “Hatta mide küçültme operasyonu sonrası bile hastanın bedeni incelirken, lipödemli yağın gitmediğini görüyoruz.”

İlkel çağlardan gelen “Hayatta Kalma” geni lipödemin kökenine dair çarpıcı bir tespitte bulunan Prof. Dr. Karacalar, hastalığı evrimsel bir bakış açısıyla şöyle değerlendirdi: “Lipödem, ilkel çağlarda yiyeceğin yeterince bulunamadığı dönemlerde, bazı yağları aşırı dirençli hale getiren bir genin sonucudur. O dönemde bu mekanizma, kadının zayıflamasını engelleyerek çocuğun bakımı için dirençli bir bedene sahip olmasını sağlıyordu. Ancak modern dünyada bu genetik miras, karşımıza ciddi bir sağlık ve estetik sorunu olarak çıkıyor.”
Hormonal Kilit ve Lenfatik Durgunluk
Bu yağ birikiminin kaloriye değil hormonlara bağlı olduğunu belirten Karacalar, sürecin biyolojik mekanizmasını şöyle açıkladı: “Yağ dokusu dolaşımın kötü olduğu bölgelere yerleştiği için kolay cevap vermez. Ayrıca büyüyen yağ hücreleri lenfatik durgunluğa neden olabilir. Protein açısından zengin doku sıvısının birikmesi, drenajı daha da kötüleştirir ve kısır döngü yeniden başlar.”
Yeme Bozukluklarına Yol Açabilir
Tanı konulmamış hastalarda sürekli yeni diyet denemeleri ve başarısızlıkların büyük bir psikolojik yıkım yarattığını belirten Prof. Dr. Ahmet Karacalar, “Bu durum hastalarda başta yeme bozuklukları (tepkisel yeme atakları) olmak üzere ciddi psikolojik sorunlara, hatta ileri durumlarda anoreksiya bozukluğuna neden olabilmektedir” uyarısında bulundu.
Kronik İltihaplanma ve Tiroid İlişkisi
Prof. Dr. Karacalar, lipödemli kişilerin yağ dokusunda kronik iltihaplanma yaşandığını, bunun da vücudun yağ yakma yeteneğini etkilediğini belirtti. Karacalar ayrıca, yağ metabolizmasını etkileyen tiroid sorunlarının lipödem hastalarında sıklıkla görüldüğünü ve sorunu ciddileştirdiğini ifade etti.
Sağlık
HG Holding Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Halil Gürsoy’dan Kurban Bayramı Mesajı
HG Holding Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Halil Gürsoy, Kurban Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajda, bayramların toplumsal birlik ve beraberliğin güçlenmesine vesile olduğunu belirtti.

“Bayramlar; yardımlaşmanın, paylaşmanın, sevgi ve hoşgörünün hayat bulduğu özel günlerdir. Kurban Bayramı, milletçe birbirimize daha çok kenetlendiğimiz, gönül köprülerinin kurulduğu müstesna zamanlardan biridir. İhtiyaç sahiplerinin gözetildiği, dayanışmanın ve kardeşliğin en güzel örneklerinin yaşandığı bu bayramda, herkesin kalbinde bir iyilik yankılanır. Olanın olmayana destek verdiği bu manevi atmosferde paylaşmanın huzurunu ve mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz.”
Bu duygu ve düşüncelerle, Kurban Bayramı’nın ülkemize, milletimize ve tüm İslam âlemine sağlık, huzur ve bereket getirmesini temenni ediyor; tüm vatandaşlarımızın Kurban Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum.”
Sağlık
Doğayla Uyumlu Yaşamalıyız: Plastik Kirliliğine Son Ver, Yaşamı Koru!
TEMA Vakfı, Dünya Çevre Günü’nde plastik kirliliğinin çevre, iklim ve insan sağlığı üzerindeki etkilerine dikkat çekerek toplumun tüm kesimlerini acilen birlikte harekete geçmeye çağırdı. Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Dünya plastik içinde boğuluyor; bu kirlilik, iklim krizinden halk sağlığına, biyolojik çeşitlilik kaybından sosyal refaha kadar birçok alanda çevresel tehditler yaratıyor.” dedi.

Bugün, üretim ve tüketim biçimlerimiz nedeniyle dünyada yaklaşık 10 milyar ton plastik üretilmiş durumda. Bu plastiklerin yaklaşık %90’ı doğada kalıcı atık haline gelerek toprağımıza, su varlıklarımıza, gıdamıza ve hatta insan vücuduna kadar ulaşıyor. Bu tablo, artık kaybedecek zamanımız olmadığını ve doğayla uyumlu bir yaşam kurmanın her zamankinden daha önemli hale geldiğini gösteriyor.
Küresel çevre sorunlarına dikkat çekmek ve ortak eylemi teşvik etmek amacıyla her yıl, 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü, önemli bir farkındalık günü niteliği taşıyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) öncülüğünde bu yıl “Plastik Kirliliğine Son Ver – Beat Plastic Pollution” temasıyla gezegenimizi plastik kirliliğinden kurtarmak için acil bir çağrı yapılıyor.
Plastik her yerde: Toprakta, suda, hatta vücudumuzda
Gözle görülemeyecek kadar küçük plastik parçaları olan ve gezegenimizin her köşesine sızan mikroplastikler, bugün yalnızca deniz canlılarında değil; insan plasentasında, akciğer dokusunda ve kan dolaşımında dahi tespit ediliyor.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, bu durumun yaşamın devamlılığı için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekerek, “Plastik kirliliği, halk sağlığını ciddi biçimde tehdit eden yapısal bir krizdir. Pasifik Okyanusu’nda oluşan ve ‘7. Kıta’ olarak anılan 1,6 milyon kilometrekarelik plastik yığını – Türkiye’nin iki katından büyük – bu kirliliğin ulaştığı küresel boyutu açıkça ortaya koyuyor. Günde yaklaşık 2 bin çöp kamyonu dolusu plastik atık denizlere, nehirlere ve göllere karışıyor. Her yıl ise yaklaşık 19 ila 23 milyon ton plastik su ekosistemlerine taşınarak doğal yaşam alanlarını bozuyor ve biyolojik çeşitliliği tehdit ediyor.” ifadelerinde bulundu.
“Plastik kirliliği sadece bir atık sorunu değil, iklim krizinin görünmeyen yakıtıdır”
Plastik kirliliğinin iklim sistemlerini de doğrudan etkilediğine işaret eden Ataç, bu kirliliğin doğal yaşam alanlarını ve ekosistemleri bozarak iklim değişikliğine uyum sağlama kapasitelerini azalttığını; milyonlarca insanın geçim kaynakları, gıda üretim olanakları ve sosyal refahı üzerinde doğrudan olumsuz etkiler yarattığını belirtti:
“Plastik kirliliği sadece bir atık yönetim sorunu değil, iklim krizinin görünmeyen yakıtıdır. Tek kullanımlık plastik üretiminin yaklaşık %98’i fosil yakıtlara ve petrokimyasallara dayanıyor. Yani petrolden plastiğe, plastikten krize uzanan bir döngüyle karşı karşıyayız. Fosil yakıt bazlı plastiklerin üretimi, kullanımı ve bertarafı sırasında ortaya çıkan sera gazı emisyonlarının, 2040 yılına kadar küresel karbon bütçesinin %19’una ulaşacağı öngörülüyor. Bu nedenle plastik kirliliği artık iklim krizinin doğrudan bir bileşenidir.”
Türkiye’nin kapsamlı ve bağlayıcı bir plastik stratejisine ihtiyacı var
TEMA Vakfı, plastik kirliliğiyle mücadelede politika izleme, karar verici kurumlarla diyalog geliştirme ve kamuoyunu bilinçlendirme çalışmaları yürütüyor. Bu kapsamda Ataç, Türkiye’de yürürlükte olan yasal düzenlemelerin önemli adımlar içerdiğini, ancak tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması ve üretici sorumluluğunun artırılması gibi alanlarda daha güçlü ve bağlayıcı stratejilere ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
2019’da başlayan plastik poşet ücretlendirme ve Depozito Yönetim Sistemi gibi uygulamaların olumlu ancak sınırlı etkiler yarattığını vurgulayan Deniz Ataç, “Plastik üretimini azaltmaya yönelik açık hedeflerin henüz belirlenmediğini görüyoruz. Türkiye’nin hâlâ Avrupa’dan en fazla plastik atık ithal eden ülkelerden biri olması, bu krizin başka bir boyutuna işaret ediyor. Geri dönüştürülemeyen atıkların büyük kısmı yakılarak bertaraf ediliyor; bu süreçte 1 ton plastiğin yakılmasıyla 2,9 ton karbondioksit salınıyor. Bu sorunu ancak doğa ile uyumlu, döngüsel bir üretim ve tüketim modeliyle aşabiliriz.” ifadeleriyle somut adımlar atılması gerektiğine dikkat çekti.
Çözüm mümkün: Doğayla uyumlu bir yaşam için harekete geçmeliyiz
Plastik kirliliğini durdurmanın mümkün olduğunu, ancak bunun için üretim ve tüketim sistemlerinde köklü bir dönüşüme ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, toplumun tüm kesimlerini birlikte harekete geçmeye çağırdı:
“Tüketimi en baştan azaltmalı, tek kullanımlık ürünlerin (plastik su şişesi, plastik çatal, kaşık, bardak, pipet, poşet, ambalaj, plastik kaplar vb.) yerine yeniden kullanılabilir alternatifleri tercih etmeli, atıkları kaynağında ayrıştırmalı ve yerel yönetimleri bu sürece aktif şekilde dâhil etmeliyiz. Bireylerin, kurumların ve karar vericilerin bu dönüşümün bir parçası olması gerektiğine inanıyoruz. Bugün değilse, ne zaman?”
Son olarak bu dönüşümün yalnızca sistemler düzeyinde değil, bireylerin sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarında da gerçekleşmesi gerektiğini belirten Ataç, erken yaşta kazandırılan doğa farkındalığının önemine dikkat çekti. Bu kapsamda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı iş birliği ve Tetra Pak Türkiye’nin desteğiyle yürüttükleri Sıfır Atık Eğitim Projesi ile çocukların doğa dostu alışkanlıklar ve atık yönetimi konusunda farkındalık kazandırmayı hedeflediklerini dile getirerek bugüne kadar, yaklaşık 1 milyonun üzerinde çocuğa ve 120 bin öğretmene ulaştıklarını kaydetti. Sıfır atık yaklaşımının yalnızca geri dönüşümü kapsamadığına; özellikle esas olanın daha az tüketmek, başta plastikler olmak üzere atık miktarımızı azalmak, yeniden kullanmak ve tamir etmek gibi alışkanlıklara dikkat çeken proje içerikleri sayesinde, doğal varlıkların korunması ve atık yönetimi konularında farkındalık oluşturulması amaçlanıyor.
Kahramanmaraş08/12/2025 18:11Sağanak Yağışın İzleri Bir Bir Siliniyor
Kahramanmaraş08/12/2025 15:16Usta Kalemler, Öykü Yazmanın İnceliklerini Ele Aldı
Kahramanmaraş12/12/2025 18:35Ünal Ateş: “Konteynerde Hayat Mücadelesi Veren Esnaftan Vergi İstenemez”
Kahramanmaraş12/12/2025 17:38Türkiye’nin İlk Yapay Zekâ Destekli Şiir Kütüphanesi Kahramanmaraş’ta Kuruluyor!
Kahramanmaraş12/12/2025 16:15Sümbüllü Caddesi Bu Geceden İtibaren Yeniden Ulaşıma Açılıyor!
Kahramanmaraş11/12/2025 15:13Edebiyatın Başkentinde Usta Kalem Oğuz Atay Konuşulacak!
Kahramanmaraş08/12/2025 15:15Şehrin Hikayesi Dijital Oyunlara Taşındı
Kahramanmaraş11/12/2025 15:54Sosyal Çalışmalarda Büyükşehir Ve Kızılay’dan Önemli Adım









































